• BIST 9915.62
  • Altın 2440.177
  • Dolar 32.4575
  • Euro 34.7559
  • İstanbul 13 °C
  • Ankara 12 °C
  • İzmir 14 °C
  • Antalya 16 °C
  • Muğla 12 °C
  • Çanakkale 10 °C

“Sıcak Para” Türkiye’nin Kaderidir

ERTUĞ YAŞAR

Verilere daha dikkatli bakıyorum;

Türkiye ekonomisinde bir değişiklik yok;

kötü giden bir şey kesinlikle yok.

Ama ekonomimiz son iki – üç yılın en sıcak ve çalkantılı günlerini yaşıyor.

***

Döviz artıyor; Merkez Bankamız dövizi tutmak için ciddi miktarda döviz satıyor; insanlar “acaba döviz daha da artacak mı ?” diye gereksiz bir endişe duyuyor…  Bu yetmiyor Merkez Bankası faiz de artırıyor.

Ama yine de döviz dengesi bir türlü oturmuyor.

İşte buna da dışsal şok deniyor.

Bilmem kaç bin kilometre uzakta Amerikan Merkez Bankası başkanı “birkaç ay sonra şu kararı alabilirim” diyor; hoppp diğer bütün uluslararası sistem ile bütünleşmiş piyasalar gibi Türkiye piyasası da bundan etkileniyor

***

Nerede ise 1990’lı yılların başından bu yana, bence bilinçli bir kararla ve gereklilik de olarak, Türk Lirası hep olması gerektiğinden daha değerli tutuldu. Yani TL yeterince devalüe edilmedi.

***

Döviz kuru nedir ?

Uluslararası karşılaştırılabilirliği olan “bir sepet mal ve hizmetin” ABD’deki fiyatını alacaksınız; örneğin bu fiyat 100 dolar olsun.

Aynı sepetin Türkiye’deki lira fiyatını da alacaksınız; örneğin bu fiyat da 190 lira olsun.

“TL/Dolar kuru T0’da 1,90’dır” diyeceksiniz.

İşte döviz kuru (basit anlatımı ile) budur.

T0’dan sonra bir dönem geçip de zaman T1olunca, sepet fiyatları değişecektir. Çünkü iki ülkede de enflasyon vardır. 

Varsayalım ki ABD’de enflasyon %1; Türkiye’de de %10 olsun.

Bu durumda bizim ünlü sepetin ABD’deki fiyatı 101 dolar; Türkiye’deki fiyatı ise 209 Lira olacaktır (190 X %10).

Yeni TL/Dolar döviz kurunun 2,069 olması gerekirken daha düşük olursa TL değer kazanmış demektir.

***

İşte nerede ise 1990’lı yılların başından bu yana Türkiye’de ekonomi yönetimleri, bazen tamamen bilinçli olarak, bazen de pek bilinçli olmadan zorunlu olarak, TL’nin değer kazanmasına izin verdiler.

Bunun da çok basit temel bir nedeni vardı: Türkiye’de tasarruf oranı çok düşüktü (OECD ülkeleri arasında en düşük oran olan %12).

Hal bu ki Ekonominin arz tarafının gelişmesi için (yani üretim ve hizmet arzı olması için), biz sanayicilere ucuz, bol ve uzun dönemli kredi sağlanması gerekir.

Aynı biçimde ekonominin talep tarafının gelişmesi için de tüketicilere bol, ucuz ve kolay ulaşılabilen kredi sağlanması gerekir.

Bu iki kredi arzı için de birilerinin bugünkü tüketimlerinden vaz geçerek tasarruf yapmaları gerekir.

İşte ülkemizde tasarruf oranı çok düşük olduğu için kredi piyasaları da (hem sanayiciler; hem de tüketiciler için) güdük kalıyordu. Merkez Bankamızın para basarak kredi hacmini artırmaya çalışması da pek işe yaramıyor; çünkü sonunda mutlaka ekonomik büyüme oranından çok daha yüksek bir enflasyon ile karşılaşılıyor.

Bu soruna bulunan çözüm ise, yurtdışından tasarruf ithal etmekti !!!

Yurtdışında bol olan tasarrufun (yani mali kaynağın) Türkiye’ye gelmesini sağlayacak tek araç ise, döviz ile (dolar ile) sağlanacak yüksek faiz idi.

Başlarda yurtdışından dolar borçlanmayı denedik; ama dolar olarak ödenecek yüksek faiz bir zaman sonra ödenemez oldu.

Çözümü de dolarları Türkiye’ye yabancılara getirtip burada onlardan TL borç almakta bulduk. Hazine TL faizleri iç ekonomik dengeleri bozmayacak oranlarda ayarlandı. Ama asıl ayarlama, TL’nin her zaman enflasyondan daha düşük devalüe edilmesi üzerine kuruldu.

Yabancı dolarını getirdi; 1,80 kurdan TL’ye döndü; gitti TL ile Devlete borç verdi. Dönem sonunda TL’sine %10 faizini aldı (ki TL’ye verilen bu faiz Türkiye ekonomisi için yüksek değildi); kur hala 1,80 dolayında olduğu için dolara dönerken de hiç zarar etmedi.

Ve kendi ülkesinde dolarına %2 faizi zor alacakken bizden %10 faizi aldı gitti.

Sonuçta,

  1. alan (Türkiye) memnun,
  2. satan (yabancı yatırımcı) memnun.

Çünkü

  1. Türkiye, makul TL faizlere istediği kadar kredi buldu ve büyümesini (hem üretim ve ticaret, hem de tüketim açısından) finanse etti;
  2. Yabancı yatırımcı hayatında göremeyeceği bir faiz kazandı.

Tabi yabancı yatırımcı hep teyakkuzda durdu. Kendisi TL araçlarda iken bir anda ani bir devalüasyon olmasını hep önlemeye çalıştı (Nisan 1994’de, Kasım 1999’da, Şubat 2001’de ve Mayıs 2006’da olan devalüasyonlar gibi).

Gerekirse IMF’i Türkiye’nin başına “bekçi” dikti.

***

Türkiye hala uluslararası tasarrufa gerek duyuyor. Geçmişe göre daha güçlenen ekonomimiz içten gelen şoklardan pek etkilenmiyor (çünkü temel ekonomik göstergeler doğru); dıştan gelen şoklar da ise …

İşte örneğini şimdilerde yaşıyoruz.

Merkez Bankamız bayağı bir terledi. Sırtını doğru temel ekonomik göstergelere vermesine karşın (yani dengeli kamu maliyesi; yüksek olmayan kamu borcu; artı veren faiz öncesi kamu bütçe dengesi), hala işi doğrultamadı. 

Ertuğ Yaşar;

Tuzla, İstanbul; 26.07.2013 

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar
serhat ünlü
27 Temmuz 2013 Cumartesi 11:51
devalüasyon
ertuğ hocam senin çok doların var belli. devalüasyona bu kadar kafayı taktığına göre.
78.189.148.52
Yazarın Diğer Yazıları
ÇOK OKUNANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2004 Deniz Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0544 880 87 87 | Haber Scripti: CM Bilişim