• BIST 9639.27
  • Altın 2477.673
  • Dolar 32.4931
  • Euro 34.6107
  • İstanbul 25 °C
  • Ankara 25 °C
  • İzmir 26 °C
  • Antalya 27 °C
  • Muğla 24 °C
  • Çanakkale 28 °C

Metin Kalkavan'a Çağrı...

RECEP CANPOLAT

DTO YIPRATILMAMALI

 

Deniz Ticaret Odası, Türk denizcilik sektörünün çatısı konumunda olan bir kuruluşumuz. Onu korumak ve kollamak sektörde bulunan her bireyin görevi ve sorumluluğunda...

 

Sektörde meydana gelen açmazlar, bu merkezde çözülmesi gerekirken, maalesef sokakta çözülmeye çalışılıyor. Kimi çevreler tarafından, küçük sorunlar büyük bir sorun yumağı haline getirilerek, bu güzide kuruluşumuz yıpratılma sürecine sokuluyor.

 

Deniz Ticaret Odası Yönetim Kurulu başkanlığı görevinde bulunan Metin Kalkavan donanımlı bir yönetici. Meclis Başkanı Erol Yücel ise demokratik açılımları ve çok sesliği savunan  değerli bir işadamımız. Bununla beraber DTO’da görev yapan Yönetim Kurulu Üyeleri de kendi branşlarında, birey olma özelliğini ispatlamış, şahıslardan oluşuyor.

 

Deniz Ticaret Odası’nda ki profesyoneller ise, başta Genel Sekreter Murat Tuncer yönetiminde, rüştünü kabul ettirmiş ve verilen görevi eksiksiz yapmaya çalışan bir ekip bulunuyor.

 

Son dönemde kılavuzluk ve römorkör hizmetleri merkezli tartışılan konularda, DTO yönetiminin bu olaya taraflı olduğunu iddia eden bazı gruplar, Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan’ın sırtından Deniz Ticaret Odası’nın kurumsal kimliğini, yıpratma ve toplumdaki inanırlığı yok etme, amacı güden bir propaganda yapmaya başladı.

 

Bu şahıslar özellikle, DTO merkezli kurulan firmaların (Marin Tug gibi..) sektörde yaşamaya çalışan diğer firmalara rakip ve onları yok etmeyi amaçlayan bir strateji izlediklerini iddia ediyor.

 

Buna sebep olarak ta yıllardır tartışılan, İzmit Körfezi’nde Med Marine-Dekaş konsorsiyumu tarafından hizmet verilen kılavuzluk ve römorkör işletmeciliğine, DTO merkezli grupların göz dikmesi ve “ekmeklerinin” ellerinden alınmaya çalışılması olarak gösteriliyor.

 

KALKAVAN İŞTİRAK ŞİRKETLERİNDEN AYRILMALI

 

Bu yazıda bu iki konuyu, aslında bir konuyu iki pencereden irdelemeye çalışacağız…

 

DTO Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan, donanımlı ve bilgi birikimi yüksek bir yönetici. Deniz Ticaret Odası'nda Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı üslendiği günden itibaren, güçlü bir idare sayesinde yeni açılımlar sağladı. Ayrıca global verilerdeki olumlu parametrelerin Türk denizcilik sektörüne yansıması ile birlikte, Metin Kalkavan’ın, Başkanlık yaptığı dönemde, Türk denizcilik sektörü, altın çağını yakaladığını söylesek, abartmış olmayız.

 

Bununla beraber yapılan çalışmaları, kamuoyuna paylaşması konusunda ise Metin Kalkavan yönetiminin sınıfta kaldığını söylememiz gerekir.

 

Çünkü yapılan hizmetler, içinde benimde bulunduğum birkaç gazeteci dışında kaleme alınamıyor. Bunun sebebi ise Deniz Ticaret Odası bünyesinde güçlü bir “basın danışmanlığı” mekanizmasının oluşmamasından kaynaklanıyor. Başta bu köşenin yazarı olarak, Sayın Kalkavan’ı çok zaman eleştirmiş ve bu konuda adım atmasını beklemişizdir. Çünkü Deniz Ticaret Odası’nın kurumsal yapısını yansıtma ve diyalog içine girmemiz, bununla beraber DTO ile bir iletişim kuramamamız “basın danışmanlığı” mekanizmasının olmamasından kaynaklanmıştır.

 

Konuyu dağıtmadan devam edelim…

 

Deniz Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan acil bir şekilde, başta Marin Römorkör Şirketi olmak üzere, DATİ Holding, Ereğli Denizcilik, Deniz Cruise Line gibi, DTO merkezli kurulan şirketlerin, yönetiminden, hemen ve şimdi ayrılması gerekiyor.

 

Çünkü bu görevlerde bulunduğu sürece, kendisinin de şahit olduğu yıpratılma ve haksız saldırı mekanizmaları maruz kalacağı, net bir şekilde görülüyor. Kimi merkezler tarafından faaliyete geçirilen bu yıpratılma kampanyaları, DTO'nun kurumsal kimliğine zarar veriyor. 

 

Amaçları üzüm yemek olmayan, bu tip insanların, söyleyecek veya konuşacak sözleri kalmayınca, bu şirketlerin sırtından Kalkavan’ın şahsında, DTO'nun kurumsal kimliği ve Kalkavan ailesine ait Turkon Holding’in tüzel kişiliğine varana kadar bir çok konuda saldırı, iftira ve karalama kampanyaları yapmaları, sektördeki bahar havasını, kirletme noktasına getiriyor.

 

Tabi bu konuda söz sahibi ve karar mekanizması Metin Kalkavan’ın kendisi olduğu için bizler; gazeteci olarak gördüğümüzü ifade etmek, duyduğumuz kamuoyu ile paylaşmak, kamusal görevimiz olduğunu düşünüyoruz.

 

HAKAN ŞEN SINIFTA KALDI

 

Gelelim Med Marine- Dekaş konsorsiyumu dışından, hadiseleri yorumlamaya;

 

Med Marine –Dekaş konsorsiyumu 6.6.1996 tarihinde, Denizcilik Müsteşarlığı ile imzaladığı izin sözleşmesi çerçevesinde İzmit Körfezi’nde römorkör ve kılavuzluk hizmetleri vermeye başladı. Bu süreç içinde -kendisini tebrik etmek lazım- Hakan Şen ve Aykut Erol ikilisinin Ankara’da yaptıkları kulis çalışmaları böyle bir organizasyonun doğmasına neden oldu. Bu konuda idare tarafında olan Rahmetli Reşat Özkan, Altan Köseoğlu ve Mehmet Hatip, İzmit Körfezi’ndeki bu yapının oluşmasında büyük katkıları oldu. O dönemde İdare’de görev yapan bu üç isim kamu adına büyük bir hizmet yapmıştır. Bunu da not etmekte fayda var.

 

Fakat bu iyi niyetle yapılan organizasyon zaman içinde, konsorsiyum içinde çatlaklar oluşarak, bölünmeler, yeni römorkör firmasının bölgeye girmesi, gibi bir çok gelişme, “Körfez Karışıklığının” bu günlere gelmesine neden olmuştur.

 

Bu küçük sorun, büyük bir sarmal olarak önümüzde duruyor. Denizcilik Müsteşarlığı’nın önümüzdeki günlerde yapacağı çalışmalar, bu sarmalı belirli bir noktada çözeceğini sanıyorum. Bu konuda söz söylemek veya bir yorum yapmak, devam eden İzmit Körfezi sürecine, zarar verir diye düşünüyorum.

 

Şimdi de, Med Marine patronu Hakan Şen’in yaptığı icraatları mercek altına alalım...

 

Med Marine patronu Hakan Şen’e de birkaç kelime etmekte fayda var. Yaptığı çalışmalar ayakta alkışlanacak türden… Küçük bir dalgıç firmasından sektörde söz sahibi olan bir Şirketler grubu kurması takdirin üstünde bir olay…

 

Ancak, hedefe ulaşmak için her şey mubahtır, türünden yaklaşımları, kendisini ilerde zor durumda bırakacaktır. Özellikle insanları kullanıp bir kenara atma ve vefa gösterme konusunda ise sınıfta kaldığı su götürmez bir gerçektir. Tabi bu mevzular kendisinin özeli olduğundan, bu konulara değinmek istemiyorum.

 

Gelelim, İzmit Körfezi’nde meydana gelen kaza sonrası olan olaylara…

 

Hakan Şen’in kriz yönetme konusunda ne kadar acemi ve beceriksiz olduğu, verdiği beyanatlar ve krizi yönetmeye çalışırken yaptığı hatalarla ortaya çıktı. Biz gazeteciler olarak, kaza sürecinde yapacağımız haber sayısı 5’i geçmez iken, kendi kontrolünde olan bir site kanalıyla, insanların kişiliklerine saldırıda bulunması, bizim bu olayın üzerine gitmemize sebep oldu.

 

Özellikle, bilgisi kendi ile maruf Cahit İstikbal’in televizyon televizyon gezerek, “yar bize bir eğlence” türünden mesleğini ayaklar altına alan beyanatının, birkaç gün sonra taraflı ve objektiften uzak olduğunun ortaya çıkması, “bölgede bir çapanoğlu mu dönüyor?” sorusunu kendi kendimize sormamıza neden oldu.

 

Med Marine patronu Hakan Şen’in “ekmeğimizi elimizden almaya çalışılıyor” çığlığını atarken, belki de haklı olduğu bir konuyu, acemice yöneterek, haksız bir pozisyona sürüklenmesine neden olmuştur.

 

Bazı acente ve armatörlerin itirazlarını bire bir çözmesi ve onların sorun olarak nitelediği konulara neşter vurması gerekirken, Hakan Şen’in ayak oyunları ile manevra yapmaya kalkması, acziyetinin bir göstergesi olsa gerek…

 

Hakan Şen’in “Hep bana-Hep bana” türünden yaklaşımları, Timur İldeniz Yönetim Kurulu’ndaki Dekaş ile yolların ayrılmasına neden olmuştur. Buna sebep olarak, İzmit Körfezi’nde kılavuzluk hizmetlerinden toplanan paydan yüzde 35’lik bir kısmın “ilada bu pay benim” demesi ile iplerin kopması ve bölgeye ikinci bir römorkör şirketi ile ikinci bir kılavuzluk firmasının oluşmasının kapısını açmıştır.

 

Hakan Şen bu sorunu, DEKAŞ ve Türk Kılavuz Kaptanlar Derneği’ni göbekten ikiye bölerek çözmüş, ancak kılavuzluk mesleğini ise tarihinde görülmemiş bir itibar kaybına uğramasına da neden olmuştur.

 

TOP MÜSTEŞARLIKTA

 

Bundan sonra İzmit Körfezi’ndeki olumlu veya olumsuz yaklaşımlar Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı’nın elindedir. Müsteşarlığın bu konuda en net kararı vereceği ve kimsenin bu konuda itiraz etmeyeceği bir sistemin hayata geçirileceğine inancım tamdır.

 

Cumhuriyet tarihinin en başarılı Ulaştırma Bakanı olan Binali Yıldırım ve bu başarının taçlandırmasında büyük katkısı bulunan Denizcilik Müsteşarı İsmet Yılmaz, sektör için bulunmaz bir cevherdir. Bu olay taraflı-tarafsız tüm kesimler tarafından kabul edilen bir gerçektir. Onun için İdare’ye destek olmak ve Ankara’nın açılım sağlamasına katkıda bulunmak, sektörün menfaatine olacaktır.

 

Son söz; sektörde bulunan her kesimin, deniz ve denizciliği, halkımıza sevdirmek ve ona sahip çıkmak, temel görevi olmalıdır.

 

Sevgi ile kalın…

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar
Hakan Kurşun
22 Eylül 2007 Cumartesi 17:55
hakem
Liberalizm vasıtasıyla liberaller, nevi şahsına münhasır hakları korur. bu, bireysel haklar anlamına gelse de, tam olarak öyle değildir. evet, liberalizm vasıtasıyla liberaller bireysel hakları gözetir. yani:

şunun, şunun, şunun, şunun ve bir de şunun.

şimdi burada söylediğimiz şöyle anlaşılmalıdır-

liberalizm ile, kitlesel hiçbir fayda sağlanılamaz.

şu, şu, şu diye seçilenler, toplumsal konumlarına göre değil, bireysel imleri ile ayrılırlar. burada kast ettiğimiz alamet-i farikalardır fakat bu, kişinin yetenekleri ile tespit edilmez. aslında, liberaller, her ne kadar, kurumsal çevreyi ve gelenekleri göz ardı ediyor görünüyor olsalar da, tespit ettikleri, gene de, belli imtiyazlara sahip olanlar, yahut kendilerinden yana yontabilecek olanlardır.

serbest teşebbüs:

Birkaç kişinin milyarlara sahip olarak, çoğunluğun ise hiçbir şeye sahip olmadan doğduğu ve hepsinin gönenç ve güçlerini artırmak için yarıştığı dizge. eğer milyarlarla doğanlar başarılı olursa, bunun sebebi sahip oldukları kişisel meziyetleridir. eğer hiçbir şeye sahip olmadan doğanlar başarısız olursa, bunun sebebi sahip oldukları kişisel kusurlarıdır.

liberalizm ile futboldaki serbest vuruş* arasında kuracağımız bir koşutluk liberalizm-devlet müdahalesi ilişkisini açıklayıcı olabilir sanıyorum. hakem kişisi devleti temsil etsin,, serbest vuruşu kullanacak arkadaşımız da liberalizm savunucusu olsun. acaba serbest vuruş, ne kadar "serbest" bir vuruştur? atışın yapılabilmesi için hakem "düdüğümü bekle" der. efendime söyleyeyim rakip takımın futbolcularının topa belli bir mesafeden daha yakında durmamalarını sağlar baraj bozulursa atışı tekrar ettirir falan filan. demek ki neymiş? hakem dolaysız müdahale ediyormuş ki adam serbest vuruşu kullanabilsin. diğer bir örnekte,, mesela serbest vuruş daha baraj kurulmadan hakem düdüğünü çalmadan falan kullanılırsa (rıdvan kullanmıştı böyle bir tane san marino maçında,, gol atmıştık 4-1 kazanmıştık maçı hey gidi günler) hakem atışı tekrar ettirebilir yada sesini çıkarmayabilir. bu da devletin müdahale etme yetkisi elindeyken müdahale etmeyip dolaylı şekilde müdahil olduğuna örnektir.
85.100.193.114
Burak Uzun
20 Eylül 2007 Perşembe 14:54
saffet yiğit'e
sayın Saffet yiğit bey ,
niye bu kadar rahatsız olup boyle bir ifade kullandınız bilmiyorum ama korfezi iyi bilmediğiniz belli laf olsun diye konustuysanız tamam ama bir yerlerde bu düzenden nemalanan yanınız varsa yazık derim
81.214.130.252
Saffet Yiğit
20 Eylül 2007 Perşembe 13:20
koku senin kokudur
Burak kardeşim o koku senin kokun olmasın. Adam yazmış, sorun tek taraflı değil, çift taraflı olarak çözün diye.
88.239.24.122
Burak
20 Eylül 2007 Perşembe 12:51
tuhaf kokular
ne oldu yaa niye boyle yelkenleri suya indirdiniz birden. olmuyor ama tuhaf kokular geliyor burnuma
81.214.130.252
Yazarın Diğer Yazıları
ÇOK OKUNANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2004 Deniz Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0544 880 87 87 | Haber Scripti: CM Bilişim