• BIST 9141.48
  • Altın 2325.41
  • Dolar 32.3762
  • Euro 35.0131
  • İstanbul 20 °C
  • Ankara 21 °C
  • İzmir 25 °C
  • Antalya 23 °C
  • Muğla 25 °C
  • Çanakkale 21 °C

‘Türk savunma sanayii iddiasını rakip ülkeler seviyesine getirmeli'

‘Türk savunma sanayii iddiasını  rakip ülkeler seviyesine getirmeli'
METEKSAN Savunma Genel Müdürü Murat Erciyes "Türk savunma sanayii söylemini, duruşunu ve iddiasını rakip ülkeler seviyesine getirmeli" dedi.

METEKSAN Savunma Genel Müdürü Murat Erciyes, Avrupa ve ABD şirketleri, kendi ülkelerinin bütçeleri daraldıkça ihracata yöneldiğini, Türk savunma sanayii ayakta kalabilmek için ihracata odaklanması gerektiğini vurguladı. “Türkiye’deki savunma sanayiinin de söylemini, duruşunu ve iddiasını, hem  finansal, hem de performans olarak (rakip) o ülkelerin sanayilerinin bulunduğu noktaya getirmek durumunda” diyen sektörün deneyimli ismi Erciyes ile yeni pazarlardan, savunma sanayiinin yapılanmasına yönelik bir söyleşi yaptık:

Savunma sanayiinde ülke bütçelerinin daralması ya da en azından sabit kalması gözleniyor. Biz de güçlenmeye çalışıyoruz, sektördeki küresel görünüm nasıl? 

Son üç dört yılda bariz biçimde savunma bütçeleri mutlak değer olarak azalıyor. Bütçe payları düştüğünü görüyoruz. Rakam olarak sabit gibi görünüyor ama harcamalar içindeki payı azalıyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar açısından da garip görünebilir. Savunma bütçesinin belirli bir ivmeyle yukarı gitmesi gerekebilir ama savunma bütçesi belli bir rakamda kalıyor. 

Bütçelerin gelecek on yıllarda daha da düşmesi beklenebilir. Avrupa ve ABD’de gördüğümüz trendler de böyle. Türkiye’nin savunma ve güvenlik anlamında ihtiyaçları inşallah azaldıkça Türkiye de batı Avrupa gibi savunma harcamalarını düşürmeye başlayacak. O ülkelerdeki büyük savunma sanayii şirketleri, cirolarını ve finansal yeterliliklerini sürdürebilmek için yurt dışına yöneliyorlar. Avrupa’nın belli başlı büyük savunma şirketlerinin neredeyse yüzde 75-80’i ihracat. Avrupa’da bu yönde bir ihtiyaç kalmadı. 

İhracata yönelme her sektör için ilk çözüm ama bir yandan da küresel risklerin de yükseldiğini gözlemliyoruz?

Evet, şartlar çok hızlı değişebiliyor. Avrupa’da savaş olmaz derken Ukrayna ve Rusya bugün Polonya yığınak yapmaya başladı. Her şey değişebilir ama bugünün dünyasında böyle (savunma harcamalarının kısılması) bir durum var. 

Türkiye’deki savunma sanayiinin de söylemini, duruşunu ve iddiasını iddia hem finansal, hem de performans olarak o ülkelerin sanayilerinin bulunduğu noktaya getirmek durumunda. Benchmark dediğimiz şey önümüzde duruyor. 

Bugün Körfez, Güneydoğu Asya’da, özellikle Asya Pasifik ve Asya Pasifik’in batı bölgesi gelecek 10 yılda pazar olarak  Körfez’i geçecek. Şu anda o ülkeler (Avrupa-ABD) oradalar. Biz biraz daha uzağız. ASELSAN’ın Malezya’ya satışı var, sevindirici elbette. Orada muazzam bir patlama olacak. Ağırlıklı olarak deniz sistemleri, platform ve alt sistemler olarak yaşanacak bir büyüme. 

Çin’in kendi kıta sahanlığını genişletmek için Güneydoğu Asya’da kendi kara sularının ötesinde toprak dökerek ada yapıp kıta sahanlığını artırdığını görüyoruz. 

Ya yakın coğrafya?

Aynı şekilde Doğu Akdeniz’i söyleyebiliriz. Kıbrıs’ın doğusunda olan doğalgaz konusu, Mısır’da doğalgaz keşfiyle bambaşka bir noktaya geldi. Batmakta olan bir Yunanistan, Mısır gazının Avrupa’ya taşınmasında bir anda bambaşka bir enerji hattı oluşturdu. 
İnşallah Türkiye üzerinde güvenlik tehdidi ortadan kaldığında bambaşka alanlar oluşabilir. Savunma sanayiinin önünde böyle bir dünya var. 

Yeni ortama hazırlanmak, ihracat pazarlarında var olabilmek için sektör yönetsel olarak nasıl bir görünüm arzediyor? 

Bugün daha kamusal sermayelerle ağırlığı oluşturulmuş bir savunma sanayii, bu yapısıyla birlikte yurt dışında rekabetçi ve Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleriyle (rekabeti) nasıl yöneteceğini düşünmesi lazım. Burada, Daron Acemoğlu’nun kitabına referans verelim, inclusive-exclusive (kapsayıcı-dışlayıcı) ekonomiler arasındaki farkı, savunma sanayii de ekonomik olarak yaşayacak. 
“80’lerin şart ve paradigmasıyla 2000’leri götürmeye çalışıyoruz, bu mümkün değil”

Sektör yapılanması tartışmaları hala gündemde?

İşin nereden (bugünlere) geldiğine bakalım. İstanbul High Tech Port’ta bir konuşma yapmıştım. Bu oluşumun ana teması biraz IDEF’e benziyordu. Türk Savunma Sanayii olarak dosta düşmana göründük. 

1974’ü yaşayan insanlar (ABD ve Avrupa silah ambargosu) azalmaya başladı. O tarihte Kızılay’daki dükkan camlarında “kendi uçağını kendin yap” diye afişler vardı. Ambargoyu yiyince o dönemde bir farkındalık oldu ve yatırımlar başladı. Kuvvet Komutanlıkları vakıfları birleştirildi, şirketler kuruldu, ASELSAN’ın o dönemden sonra yaptıklarına bakınca en büyük zaafiyetimiz olan haberleşmeden başlandı. 

Şimdi, 80’lerin şart ve paradigmasıyla, 2000’lerin hatta 2020’yi götürmeye çalışıyoruz. Bu mümkün değil. Her ülkede büyük savunma sanayii şirketleri var. ASELSAN bizde lider konumda. Alt sektörleri genişletmeye çalıştığını da görüyorum. 

Savunma Sanayii Müsteşarlığı sektörü 5 alt sektörde görüyor. Bunun üçü platform.. Kara, deniz ve hava araçları, birisi silah-mühimmat, bir tanesi elektronik alt sektörü. Elektronik alt sektörü, yıllık savunma sanayii iş hacminin 1/3’ünü oluşturuyor aşağı-yukarı. Çünkü hepsine sistem veriyor. Biz de oradayız. 

Lider şirketlerin yurt dışındaki rakipleriyle yaptıkları işlerde değer zinciri içine başka şirketleri alarak götürmesi bir yöntem. Akıllıcası da bu görünüyor. Ekonominin realizmi içinde hareket etmek lazım derken bunu söylüyorum. 

(Tutturmanız gereken) Finansal göstergeler var. Bunu yapınca değer zinciri içine başka parçaları koymanız gerekiyor. Küresel anlamda mevcut durumda bu kurgu, şirketlerin olması gerektiğinden daha fazla büyüttü. Bu büyüyen yapıyı ayakta tutabilmek için ona uygun miktarda iş hacmi konulması gerekti. Fakat Türkiye’nin savunma sanayii iş hacmi, dışardan alınanlarla birlikte 5 milyar, onu çıkınca 3,5 milyar dolar büyüklüğünde. Daha fazlasına şimdilik imkan vermiyor, çeşitliliğe imkan vermiyor. Buna (kurumsal) sistemin bir miktar yavaş çalışması ve iş akışını akışkan hale getiremeyince sıkışma oluyor. Büyük şirketler  kapasite verimliliğini tutturmak için işleri kendileri yapmak zorunda kalıyor. 

Özel sektör ağırlığının artırılması, kamunun etkin olduğu şirketlerin büyümesinin sınırlandırılması tartışmaları?

Kamu sektörünün sermaye ya da yönetim olarak içinde olduğu bir yapının illa ki kötü oluğunu, günlük moda ile eski model olduğunu söylemek çok doğru olmayabilir. 

Yönetim tarzının nasıl olduğuna bakmak lazım. Bunu (Yönetim tarzını akılcı-rekabetçi) yapamazsanız özel sektör dinamikleri ortadan kalkıyor ve çeşitlilik ortadan gidiyor, risk artıyor. Riskten kastım, elinizde bir tane elmas olması mı iyidir, çeşitli ceplerde 8 tane küçük elmas olması mı iyidir? 

“Piramidin üstü de tabanı da sağlam olmalı”

Ülkenin bu anlamda şu anda bunun üzerinde çalıştığını biliyoruz. Bu da belirsizlik ortamı getiriyor. Sektörü bütün olarak gördüğünüzde piramidin tabanının ve üstünün her zaman ayakta durmasını isteriz. Herkes birbiriyle iş yaparak gidiyor. SSM de şirketleri dikey uzmanlıklara yönlendiriyor. Bir kitabı düşünün, o kitabın 600 sayfası bir araya geldiğinde bir kitap oluyor.

Sektörel konsolidasyon, büyük holding yapılanması bir çözüm olarak önerilmişti?

 (Holdingleşme) Türkiye’de 10 yıl önce düşünülmüştü. Şimdi sermayesinin kamu olması ya da bundan bağımsız yönetiminde kamu olup olmaması tartışma konusu ediliyor. 

Savunma sanayii büyütülmeye çalışılıyor. Herkesin bu yönde samimi gayretleri var buna şüphe yok. Ancak resme biraz uzaktan baktığınız zaman; müşteri konumunda olan bir organizasyonun, aynı zamanda savunma sanayiinin  düzenleyici kurumu vasfını da taşıdığını ve bu yapısıyla birlikte şirketlerin mütevelli heyetinde yer aldığını ve ortak olduğunu görelim. 

Sakıncalı tarafı var mı? Mutlaka var.. İyi tarafı da var. Sakıncalı tarafını yönetsel uygulamada ortaya çıkartmadan bunun avantajını hep birlikte kullanmamız lazım. Yoksa aksi takdirde gelecek açısından güvenilir ve sürdürülebilir bir sektör ekonomisinin ben zor olduğunu düşünüyorum. Çok kişilere bağlı bir yapı bu.. Sektörde 25. senem, geçmişte kişilere bağlı olarak dezavantajlı taraflarının avantajının önüne geçtiğini gördük, yaşadık tecrübe ettik.

“10 yılda çok (yasal-idari)  şey yaptık ama savunma ihracatı için araçları yapamadık”

Türkiye’nin bu alanda yeterli iş hacmini yaratacak bir talep koyamaması neticesinde yurt dışına çıkmak zorunda olan yapının kapsayıcı ve destekleyici olmadığı bir durumda dışarıda  rekabet edememesi gündeme gelebilir. Çünkü Türkiye savunma sanayii yapısı çok hızlı çalışmıyor. 

Yurt dışına ihracat yapabilmek için, FMS benzeri yapıların kurulması lazım. Yurt dışı müşterimiz, “beğendim, bunu hükümetler arası anlaşma ile almak istiyorum” diyor ama bu mümkün değil. 
Türkiye’nin 10 yılda yaşadığı dönüşümü düşünün ama bunu (FMS) yapamadık. Türkiye’de değişenleri bir düşünün, fakat bürokrasi bunun bu kısmını halledemedi ve herkes bunu konuşuyor. Bürokrasi, bizler SASAD hepimiz konuşuyoruz ama yapamadık. Daha hızlı olmamız lazım çünkü rakip daha hızlı.  Rakibin tek hayat suyu ihracat. Almanya artık denizaltı almıyor. Fransa taarruz helikopteri almıyor.. ABD’nin özel durumu var, iç yapısı kendi savunma sanayiini götürüyor. 

Her şey özel sektöre dönsün, çok rekabet olsun denebilir ilk aşamada, kısa vadede özel sektör kuruluşlarına fayda da sağlayabilir ama sektörel açıdan çok büyük bir fark yaratmayacaktır. Bu yapının avantajını ön plana çıkarıp, dezavantajını gidermeye yönelik bir çalışma olması gerekli. 
Ne gibi araçlar gerekli?

FMS, ihracat kredileri bu yönde iyi adımlar olabilir. Eximbank savunma teçhizatına kredi veremez. Sektörde simülatörlere veriyor. Yabancıların “sellers credit” denilen satıcı kredisine ihtiyaç var. Alıcı diyor ki, işin sonunda parasını vermek istiyorum. Bir savunma sanayii şirketinin nakit kredi alıp üretim yapmasının matematiği yok. Mümkün değil. 

Türkiye kendi ulusal savunma sanayiini ayakta tutmak istiyor ve bütçede yeterli hacmi sağlayamıyorsa, şirketlerinin finansal ve teknik olarak, pazarlama olarak, yurt dışında çok rekabetçi hale gelmesi için elinden geleni yapmalı. Aksi takdirde nispet olarak daralan kendi ekonomik sahası içinde bu şirketlerini ayakta tutmak için daha büyük bedel ödeyecek. 

Savunma sanayinden vazgeçemezsiniz 1974’ü yaşadık, hala da yaşıyoruz. Avrupa’da şirketlerde sermayedarlar el değiştirmeye başladı. Sonunda devlet almak zorunda kalacak, büyük paralar harcanacak. 

Ben F-16’da başladım. Biz TAI olarak F-16’yı ABD Hava Kuvvetlerine satıyorduk, faturayla, onlar da imzalayıp THK’ya satıyordu FMS üzerinden. Orada bir de gümrük memuru vardı. Neden çünkü THK ancak “ABD’nin kabul ettiği uçağı alırım” diyordu. 

Şimdi bir ülke bana diyor ki “Parayı doğrudan sana vereyim ama kabulünü senin Silahlı Kuvvetlerin yapsın..Nasıl olacak” Ben bir radar yapıyorum, haberleşme cihazı yapıyorum. Müşterim diyor ki “ben bunu istiyorum, benim sistemim bunu kontrol etmeye müsait değil, kabul testlerini siz yapın” nasıl olacak?
Savunma sanayii şirketlerinin sivil alanda da iş yaparak sürdürülebilirliğini sağlaması da bir alternatif olarak gösteriliyor?

Türk savunma sanayii her ne kadar millileşme anlamında, kendine yeterlilik anlamında belli yerlere gelse de yukarıdan aşağıya bir yapı oldu. Platform, sistem, alt sistem, komponent şeklinde gidildi. 

Savunma sanayiindeki ürünlerin sivil alanda kullanılması ise üstten değil, çok alt kademedeki inovasyonlardan oluyor. Mikrodalga fırın, cep telefonlarının “gorilla glass” denilen ekran camları. Mesela, gorilla glass teknolojisinin öyküsü çok ilginç. Keşfeden şirket önce sivil alan için düşünüyor ama sonra savunma sanayiine gidiyor ve büyük bir sıçrama olduktan sonra dönüyor sivil alana satmaya başlıyor.

Demek istediğim, savunma sanayiinin neredeyse malzeme seviyesine indiğiniz yerlerden sivil sektöre geçişler oluyor. Aksi takdirde, en azından alt sistem-sistem seviyesinde yaptığınız haberleşme cihazları buralardan sivil sektöre doğrudan yatay geçiş yaptığınızda ya çok pahalı, ya çok büyük kalıyorsunuz. Performansınız da yetersiz kalabiliyor. 

“Sivil alan savunma alanına teknolojik üstünlük kuruyor”

20 yıl önce savunma sanayii cihazlarının performansı çok yüksekti. Bilişim teknolojilerinde Pazar o kadar büyüdü ki, insanlar doğrudan bu tarafta inovasyon ve yatırıma daha hevesliler. Haberleşme-telekom sektöründe yıllık patent sayısı ile savunma sektöründeki patent sayısına bakın. Belki de iş tersine döndü, bu trend gelecek 20 yıl devam edecek, savunma sektörü sivil sektörden faydalanmaya başladı. O taraftaki ekonominin hızla büyümesi, insanların o tarafta yatırım yapmasına neden oldu. Dünyanın çeşitli yerlerinde güvenlik operasyonlarının yapıldığı yerlerde askeri haberleşme yerine bildiğiniz ticari cihazları kullandılar. ABD’liler Irak’ta bildiğiniz tabletleri kullandılar. Sivil uydu haberleşme cihazlarını kullandılar. Aletler ucuz, performansları yüksek ve çalışıyorlar. 

Bir tablet yapacağım, suyun altında 300 mt de çalışacak, askeri standartları karşılayacak vs.. geliştirmek yıllar alıyor. Öbürü diyor ki, (hazır ürün) ben bunu kullanıp atarım zaten. 

Bu yönde iş alanını büyütmekte bir motivasyon sağlamak lazım. Türkiye sözünü ettiğim seviyeye (komponent, malzeme) de henüz inmedi. Türkiye’nin çip teknolojisinde, 4G ve 5G’de yapacağı işler olabilir. Bunlar genele yayılmaktan çok özel konular. 

Sadece yazılımlarla, daha kolay olabilecek donanımlarla yapılacak işler de var.. Akıllı şehir-ulaşım vb. alanlarda çok ciddi yatırımlar yapılıyor, para harcanıyor. Sektör bunlardan faydalanamaz mı?

Yazılım konusunda bazı şeyleri söyleyerek başlayalım. Türkiye’de savunma sanayiinde çalışan yazılım şirketi çok az. Diğer yanda, uzun süre ayakta kalan, müşterisine güven veren, yazılımı sattıktan sonra bakımını veren, sürekliliği olan, müşteriye uzun vadede hizmet vereceğini garanti eden herhangi bir yazılım şirketi söyleyin? Bundan beş yıl önce vardı ama şimdi yok. Çünkü, Türkiye’de özellikle savunma sanayiinde gereksinim yönetimini yapamıyoruz. Yazılım şirketleri piyasadan çekiliyor. 

Kendi sektörümüzden örnek vereyim. Türkiye’de iki radar şirketi var. ASELSAN ve METEKSAN.. Biz ATAK için atış kontrol radarını yapıyoruz. Sivil sektörde radar yapabilir miyiz evet yaparız. En basiti hız tespit radarı. Bütün şeritlere radar koyacağınıza 6 şeride birden bakan radar yapabiliriz. Hatta malum Alman şirketinden daha iyisini yaparız. Bunun geliştirme ile birlikte alımı kontrol eden şirket demeli ki senden 1000 adet alacağım. Ama bana 4 tane lazım dersen tanesi 20 bin Avroya çıkar. 

Marshall yardımından bu yana aynı sorun. Yabancılar hala gelip, “siz yapmayın, biz verelim” diyor. Herkesin aslında birbirine güvenerek, tabii ki gerekli önlemi almak şartıyla hızla çözüm üretmemiz lazım. 

Her şirket sivil sektörde bir şey yapmak ister, spin off ister. Türkiye’de kendi imkanlarıyla cep telefonu, televizyon, tablet yapan bir şirket, bir marka bize geldi. Bir yıl önce. İçindeki çipleri siz yapar mısınız dedi. Çip yapan yok -ama AB NANO olacak inşallah- ancak her şirket her şeyi yapmamalı.. O ocağa odun yetmez. 

Eldeki teknoloji arttıkça sivil alana yapılan işler artacak ama bu kapsayıcı ekonomik şartlar içinde ileride yurt dışında rekabetçiliği de göz önünde bulundurursak başarılı olabilir. 

Sivil sektörde sentler konuşulur. “Bu işin maliyeti budur” dediğinizde savunmada, stratejik deyip belli rakamları görebiliyorsunuz. -Ayrıca sanıldığının aksine savunma sanayiinde kar marjları da küçüktür, bunu eklemekte fayda var- Özel sektör için üretime başladığınızda üzerine eklediğiniz teknoloji ve işçilikler vs. rakamları büyütüyor. Diyelim bende bir cihaz var ve telekom sektörüne önerdik;  “senin baz istasyonunun sorununu çözer”.. “Getir” d ediğinde, gösteriyorsunuz ama yabancı muadilinin 4 katı fiyata.. O insana “ama bu stratejik” diyemezsiniz. 

Maliyetleri düşünmek lazım. Düşünmediğimiz takdirde, savunma sanayii sektörel ekonominin içinde var olmaya çalışacak, rekabeti daha da artıracak, bu rekabet arttıkça korumacı yapı avantajdan ziyade dezavantaj olmaya başlayacak. Çeşitli kamusal ve STK üzerinden baskılar artmaya başlayacak, raporlar daha yüksek dozda yayınlanacak ama hasıl etmeye çalıştığımız bir amaç var: Ona yoğunlaşmak lazım. Sonuçta böyle giderse korkarım (ihracat) hedef rakamlarımıza ulaşamayacağız. 

“İhracat, TSK’nın maliyetlerini aşağıya çeker, ABD’nin 60-70 milyon’a Apache aldığını zannetmiyorum”

2023’te 25 milyar dolar ihracat hedefi var ama kapsayıcı yapının avantaj kısmı devreye girip hızlanamadığı için müşteri kaybediyoruz. Büyük platform şirketlerinin dışarda çok iş yapması lazım ki onunla birlikte hareket eden bizim gibi sistem üreticileri iş yapabilsin. TAI’nin 50-60 helikopter satması demek, Roketsan’ın 2000 tanksavar satması demek, dışarıya MİLGEM satmak demek, elektronikten kablocuya kadar büyük hareketlilik sağlar. O zaman yurt içinde savunma sanayii müşterisi daha ucuza mal almaya başlayacak. Ben ABD’nin 60-70 milyon dolara Apache aldığını zannetmiyorum ama ABD hükümeti (dışarıya) onun 60-70 milyon dolara satılması için çalışıyor, herşeyi yapıyor. 

METEKSAN radara odaklandı ve sonuca doğru gidiyor, biraz bundan söz edebilir misiniz?

METEKSAN faaliyetlerini daha da dikeyleştiriyor. Öyle bir gereklilik de var. Reel ekonomik gerçekler ışığında.. Müsteşarlık da bunu gerekli görüyor. 

Çok çok yetkin bir tasarım altyapısı, insan kaynağı var. Çok üst düzey yenilikçi tasarım yapabiliyor. Türkiye’deki en hızlı, en iyi yenilikçi, en iyi tasarımcı çıkaran şirket diyebilirim. METEKSAN’ı bu AR-GE işleri yapan şirket algısına götürdü. Bu algıdan çıkmak istiyoruz çünkü seri üretim de yapabiliyoruz. Bugüne kadar hiçbir işimizde eksik bir şey olmadığı gibi hiçbirinde gecikmedik. Bu savunma sanayii için çok önemli bir nokta. Bu iyi bir rekabet konumlaması. Savunma sanayiinde gecikme fazla. 

Bu tasarımdan neler çıkıyor. Milimetre bant dediğimiz, daha yüksek frekanslarda radar. Devlet 2005-2006’dan bu yana yatırım yapıyor. İlk geliştirme yapıldıktan sonra üç alt projesi olan Helikopter için MİLDAR projesi var. Alt projelerden biri ATAK helikopterine atış kontrol radarı, inşallah 2016’nın ikinci yarısında takacağız. Çok üstün performanslı bir radar geliyor. Diğeri büyük boyutlu İHA’lar için otomatik iniş sistemi geliyor. Yine İHA’lar için sentetik açıklıklı radar (SAR) geliyor. Hareketi otomatik belirleyen bir radar. 

RETİNAR’ı yaptık. Kullanıcının ilave istekleri nedeniyle geliştirmeyi devam ettiriyoruz. Üstün nitelikli bir radar, Türkiye’de de yakın zamanda kullanılacağını düşünüyorum. 

Aklınıza gelebilecek ne kadar haberleşme sistemli füze varsa, haberleşme sistemlerini biz yapıyoruz. UMTAS-OMTAS, ATMACA, SOM füzeleri var. Geliştirmesi devam eden sistemler var. Türkiye, füzeler ile füzeleri atan sistemler arasındaki haberleşmeyi milli olarak çözdü ki çok önemlidir. KEMENT projesinde çok iyi bir yere geldik. ASELSAN için geliştirilen özel radyolar var. Dünya performansının üzerindeyiz, ASELSAN’ın müşterimiz olarak mutlu olduğunu düşünüyorum. Yine aynı tasarım grubu sualtı akustikte çalışıyor. MİLGEM’in sonarını yapıyoruz. Aslında farklı görünse de teknoloji birbirine çok yakın. MİLGEM bizim için önemli ve iyi gidiyoruz. 

Bir çiçeğin yaprağı gibi, nereden tutarsanız o tarafa gidiliyor. Geçmiş dönemde simülasyonda da vardık ama çıkmaya karar verdik, çünkü başkaları da vardı. Matriste (tasarım grubu için) çalıştığımız için çok yüksek verimliliğe ulaştık. Bunun BİLKENT Holding’i de mutlu ettiğini düşünüyoruz.

Kaynak: Dünya Gazetesi

Deniz Haber Ajansı

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÇOK OKUNANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2004 Deniz Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0544 880 87 87 | Haber Scripti: CM Bilişim