• BIST 9040.03
  • Altın 2301.296
  • Dolar 32.3288
  • Euro 35.0591
  • İstanbul 19 °C
  • Ankara 21 °C
  • İzmir 25 °C
  • Antalya 21 °C
  • Muğla 21 °C
  • Çanakkale 22 °C

Yayın ve basım evleri editörlerine dostça bir uyarı

Kpt. MESUT AZMİ GÖKSOY

Özellikle kadim deniz efsaneleri ve hikayelerinin basımını yaparak yayınlayan yayınevleri ve basımevlerinin editörlerinin biraz daha dikkatli olmaları gerekiyor,

Örneğin; 

1- 2009 yılında  ismini veremeyeceğim bir yayınevi tarafından basılan ‘’Kadim Denizcinin Ezgisi’’ isimli kitap; komple şiirsel bir sanat eseri olan bu kitap Turgut Türkkan’ın harika bir tercümesi olarak basılmış. Ancak tercüme İngilizlerin eski romantizminin kurucularından 5 önemli isminden biri olan Mr. Samuel Taylor Coleridge tarafından ispanyolcadan ingilizceye yapılan tercümesinden tekrar türkçeye çevrilmiş ve bu efsane okuyanlar tarafından bir ingiliz efsanesi olarak algılanıyor. Ancak bu efsane 1500 yıllık bir İspanyol efsanesidir ve ismi de ‘’El Paraıso Perdido - Yasak Cennet’’dir. Ve yazarı ünlü İspanyol yazarı Mr.John Milton’durve Barcelona’daki Edimat Libros Yayınevi tarafından İspanyolca olarak basılmıştır ve her sene Barcelona Üniversitesi’nin desteği ile yeniden ispanyolca olarak basılmaktadır.

Efsane sadece bir kadim denizcinin başından geçmiyor. 1500 yıl önce İspanya’da her şeye hakim olan  ve cennet adını kullananların derhal şeytan olarak suçlanarak yakıldıkları engizisyon döneminde, bu olaya kafayı takıp merak eden 10 denizci arkadaşın denize yakın bir orman kenarında kendileri tarafından inşa edilen yelkenli bir tekne ile o zamanlardaki ismi Sea Of Darkness olan Atlantik Okyanusu’na yasak cenneti -Eden Bahçesi’ni - aramak için ve gidecekleri ne yönü ne de yerini bilmeden yanlarına yeterli miktarda erzak ve su alarak engin ve meçhul okyanusa açılırlar. Bir süre sonra erzak ve suları biten bu denizcilerin zorlu günleri başlar. O sıralarda da üstlerinde Albatroslar uçuşuyordu. Ancak eski İspanyol denizcileri Albatrosları denizcileri sevip onlara saygı gösteren kuşlar olarak gördüklerinden onlara dokunmuyorlardı. Zaman geçtikçe açlıkları had safhaya varmıştı ve bir gün bu denizcilerden biri açlığa dayanamayıp o sırada üstlerinde uçan ve onlara sevgiyle bakan bir Albatrosu ok ile vurdu ve denize düşen kuşu alarak yemeye başladı. Diğer arkadaşları büyük tepki gösterdi ancak kendisine bir şey yapmadılar. Fakat bu kuşları koruyan tanrılar denizcilere

her türlü kötülüğü yapmaya başlarlar. Önce rüzgarı keserler ve tekne olduğu yerde kalır. Arkadan denizi karartırlar ve dalgaları yükseltirler. Artık denizcilerin günleri büyük acı ve sıkıntılarla geçmeye başlar. Bu arada gökyüzündeki iyilik melekleri de etraflarındadırlar. Bir gün meleklerden birisi denizcilerden biriyle göz göze gelirler ve birden aralarında derin bir aşk doğar ve bu melek diğer melekleri de ikna ederek onların emniyetli bir karaya ayak basmaları için ellerinden gelen her türlü kolaylıkları göstermeye başlarlar. Bir süre sonra ufukta beliren bir kara paçasının aradıkları cennet olduğu konusunda sevgilisini ve diğerlerini ikna ederek o kara parçasına çıkararak denizcilerin hayatlarını kurtarırlar.ve bizim kadim denizci de sevdiği meleğe kavuşur.

Bu efsane tamamıyla bir şiir halinde yazılmıştır ve çevirmen Turgut Türkkan bey de bu olayları enfes bir tercüme ile Türkçeye çevirmiştir. Ancak bu efsane İngilizlerin değil İspanyolların çok sevdikleri ve sahip çıktıkları bir İspanyol efsanesidir ve Barcelona Üniversitesi’nde de ders olarak işlenmektedir.

2—Yine ismini veremeyeceğim bir yayınevinin 2202 yılında bastığı kitap; Ünlü Alman filozof Stefan Zweig’ın Brezilya’ya gidip yerleşerek orada kaleme aldığı Macellan ;

Kitabın kapağında Macellan’ı Dünyanın çevresini dolaşan ilk insan olarak gösteriliyor. Ancak sadece dünyayı dolaşma fikri Maacellan’a aittir. Macellan daha yolun yarısında Filipinliler tarafından öldürüldü. Dünyanın çevresini ilk dolaşan insan yola çıkan filonun malzeme ve kumanyasını taşıyan en küçük 5.gemisi olan olan ‘VICTORIA’ gemisinin kaptanı İspanyol San Sebastian Del Cano’dur. Gemi çok perişan bir vaziyette büyük bir güçlükle dünya turunu tamamlamış ve dönüşündeki perişan haliden sonra Avrupa, İngiltere ve Amerika’da bizim Türkçemizde olan ne bu halin? Karadeniz’de gemilerin mi battı? Sözüyle aynı anlamda kötü görünen bir kişiye de ne bu Victoria gibi halin? Sözü meşhur olmuştur.

Ayrıca kitabın ilk bölümü ‘Navigare necesse est’ atasözü ile başlıyor. Kendisi Portekizli olup bu seferine İspanya adına çıkmıştır. ‘Navigare Necesse Est’ 500 yıllık bir Fransız atasözüdür ve bütünü de ‘’Navigare Necesse Est,Viviere no Necesse est’’dir. Denize açılmadan yaşamanın anlamı yoktur. Bunun bir Fransız atasözü olduğunun belirtilmesi gerekirdi. Yoksa okuyucu bu atasözünü İspanyol veya Portekiz atasözü olarak algılayacaklardır. Bir de personelin yolculuk sırasında büyük bir açlık çektikleri sırasında Victoria gemisinde literatürlere geçen dünyanın en pahalı faresinin satılmasıdır. 200 Portekiz altınına gemici tarafından 2.kaptana satılmıştır. O sırada gemi ahşap olduğundan fare sayısı oldukça fazla ve her personel en az iki fare yakalamaya çalışıyor, birini kendi yiyiyor ve gemide epey fazla ganimet olmasından dolayı da diğerini rahatça istediği fiyata satıyor.

Yazarın Diğer Yazıları
ÇOK OKUNANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2004 Deniz Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0544 880 87 87 | Haber Scripti: CM Bilişim