20 Nisan 2024
  • İstanbul13°C
  • Ankara13°C
  • İzmir15°C
  • Antalya17°C
  • Muğla10°C
  • Çanakkale12°C

ERKAN DERELİ: AMACIMIZ DENİZ ENDÜSTRİSİNDEKİ POTANSİYELİ TÜRKİYE'YE KAZANDIRMAK

Türkiye Denizcilik Federasyonu Başkanı Erkan Dereli, “Türkiye Denizcilik Federasyonu olarak amacımız, deniz endüstrisindeki görülmeyen ya da önemsenmeyen potansiyeli Türkiye’ye kazandırmaktır” dedi.

Erkan Dereli: Amacımız deniz endüstrisindeki potansiyeli Türkiye'ye kazandırmak

13 Temmuz 2016 Çarşamba 14:10

Türkiye Denizcilik Federasyonu Başkanı Erkan Dereli, Türkiye Denizcilik Federasyonu’nun görevlerini, hedeflerini ve projelerini anlattı. Deniz endüstrisindeki görülmeyen ya da önemsenmeyen potansiyeli Türkiye gayri safi milli hasılasına kazandırmayı amaçladıklarını söyleyen Dereli, güçlü ordu ve güçlü Türkiye’nin olabilmesi için güçlü bir ekonominin olması gerektiğini belirtti.

Türkiye Denizcilik Federasyonu’ndan genel olarak bahseder misiniz?

Denizcilik Federasyonu 18 Mart 2011 tarihinde kuruldu. 18 Mart Çanakkale Zaferi günü olduğundan özellikle kuruluş günümüz olarak seçildi. 5253 sayılı Dernekler Kanunu’na göre en az 5 derneğin bir araya gelerek kurma zorunluluğu olduğundan dolayı birbirini tanıyan, bilen ve yüksek denizcilik fakültesi mezunu kişilerin kurduğu derneklerin bir araya gelerek kurduğu bir federasyon oldu. 2015 yılında 4 yeni dernek katılım gösterdi. 2016 yılı itibariyle de şu anda 4 derneğin katılımı kesinleşti. 4-5 dernekle de görüşmelerimiz devam etmekte. Federasyona kurumlar onursal üye olurken, şahıslar da onursal delege oluyor. Onursal delege olan şahıslar ise oy kullanamıyor ama her toplantıya katılabiliyor.

Denizcilik Federasyonu 28 Mart 2015’te genel kurulunu yaptı. Yönetim Kurulu Başkanı seçilmemin ardından Türkiye Denizcilik Federasyonu’nun genişleyebilmesi için kamuoyunda yoğun bir çalışmaya girdik. Haziran ayının başında Türkiye adını almamızla ilgili olarak İstanbul Dernekler Masası’na müracaat ettik. 6 ay yoğun bir çalışma gerçekleştirdik. İçişleri Bakanlığı tarafından Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’na soruldu federasyonumuz. Oradan da olumlu dönüşler geldikten sonra İçişleri Bakanlığı’mızın 21 Aralık 2015 tarihindeki kararıyla Türkiye adını aldık. Türkiye adı tabii ki bize çok büyük bir sorumluluk yüklemiş oldu. Mozaiğin daha da genişlemesi, büyümesi ve ülkemizin deniz endüstrisi yönünde neler yapabileceğinin kamuyla, parlamentoyla, bürokratlarla paylaşılması söz konusu oldu.

Biraz da federasyon olarak düzenlediğiniz Denizci Sivil Toplu Kuruluşları Çalıştayı’ndanbahseder misiniz?

Türkiye Denizcilik Federasyonu olarak ilkini 2015 yılının 18 Mart’ında gerçekleştirdiğimiz 1. Denizci Sivil Toplu Kuruluşları Çalıştayı’nın ikincisini de yine 18 Mart 2016’da gerçekleştirdik. 70’e yakın denizci sivil toplum kuruluşuna müracaat ettik. Hemen hemen hepsiyle birebir görüşmemiz oldu ve bakanlığımızın da üst düzey katılımıyla 52 sivil toplum kuruluşunun katıldığı bir Çalıştay gerçekleştirildi. 2. Denizci STK’lar Çalıştayı’nın mottosu “Güçlü deniz endüstrisi, güçlü ekonomi, güçlü Türkiye” idi. Denizcilik Federasyonu’nun en önemli görevi bize göre; Türkiye’nin deniz endüstrisindeki görülmeyen, görülemeyen veya önemsenmeyen potansiyelinin mutlak surette ülkemizin gayri safi milli hasılasına olumlu katma değer sağlayabilmesini gerçekleştirebilmek. Bu nedenle de özellikle bu mottoyu seçtik. Geçen hafta Pendik Tersanesi’nde gemi indirme töreninde başbakanımız Sayın Binali Yıldırım “güçlü ordu, güçlü Türkiye” dedi ama güçlü ordu ve güçlü Türkiye’nin olabilmesi için güçlü ekonominin olması gerekir. Biz bu düşüncede olduğumuzdan dolayı 2. Denizci Sivil Toplum Kuruluşları Çalıştayı’mızın amacına yönelik olarak da yoğun bir çalışma yapmaktayız. Bu çalıştayda denizcilik endüstrisinin olumlu, olumsuz yönlerini belirledik. En önemlisi Türk deniz endüstrisinin mevcut durum tespiti ve bir ön raporunu oluşturduk. Bunun üzerinde birkaç ay daha çalışmalarımız devam edecek. Ümit ediyorum Eylül’ün ikinci yarısında bu çalışmamız neticelenecektir. Bütün Türkiye ve kamuoyu ile bu çalışmamızı paylaşacağız.

Federasyon olarak büyümek için nasıl bir yol izlemeyi düşünüyorsunuz?

Türkiye Denizcilik Federasyonu’nun kurucusu 5 üyemiz, geçen yıl katılan 4 üyemiz, şu anda katılımı gerçekleşen 4 derneğimiz bulunuyor. Üyelerimize ek olarak 5-6 dernekle de görüşmelerimiz devam ediyor. Ümit ediyorum ki yılsonuna kadar birkaç derneğimizin daha Türkiye Denizcilik Federasyonu’na katılımı tamamlanacak. Türkiye Denizcilik Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı olarak bireysel olarak en büyük hedefim; Türkiye’de bulunan tüm denizcilik okulu mezunları derneklerin böyle bir federasyon çatısı altında toplanmasını sağlayarak, ortak kararların alınması ve bunların parlamentoyla hükümete iyi anlatılabilmesini sağlamaktır. Denizcilik Federasyonu’nun temelini çok sağlam atmalıyız ki, bizden sonra gelecek olan arkadaşlar da bu çıtayı çok daha yükseklere taşıyabilsinler, amacımız bu...

Yapmış olduğunuz Denizci STK’lar Çalıştayı gibi farklı projeler de düşünüyor musunuz?

Önümüzdeki günlerde gerek Türkiye Denizcilik Federasyonu çatısı altında olan, gerek diğer sivil toplum kuruluşlarımızla mutlaka ortak projeler yapmayı hedefliyoruz. Ortak proje yapmak istediğimiz kurumlardan biri de TURMEPA olacak. 8 Nisan 1994’te kurucu üyelerinden biri olmanın ben de onurunu yaşayan biriyim. Uzun yıllar Rahmi Koç, Eşref Cerrahoğlu, son 7 yılda Tezcan Yaramancı başkanlığını yaptı. Şimdi de değerli bir meslektaşımız Şadan Kaptanoğlu yönetim kurulu başkanı oldu. Deniz ve çevre kirliliğiyle ilgili olarak bir çalışma yapıyoruz. Bunu sonuçlandırdıktan sonra da TURMEPA’ya bu projemizi götürmek ve Türkiye çapında bunu birlikte gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Türkiye’de denize kıyısı bulunan Artvin'den Hatay’a kadar 28 il bulunmakta. Bu 28 ilin 17’si büyükşehir belediyesine sahip. Yaklaşık 40 milyona yakın insan yaşıyor bu şehirlerde. Maalesef belirli bölgelerin dışında su üstü veya sualtı olarak deniz olanaklarının değerini anlamış değiliz. Ülkemizin 778 bin kilometrekare kara alanı var ama 200 bin kilometrekareye yakın da denizalanı var. Bunu değerlendiremiyoruz maalesef. Bunu ekonomiye dönüştürmek zorundayız. Ülkemizde denize kıyısı bulunan 28 ildeki STK’ların çalışmasını yapıyoruz. Aynı zamanda verilerle STK’ların konumu, değerlendirilmesi, toplumdaki algısı ve toplumun yaklaşımının da değerlendirmesini yapıyoruz. Bugün ülkemizde 108 bin sivil toplum kuruluşu var. 4 bin 900 civarında da vakıf var. Avrupa Birliği’nin 28 ülkesinde sivil toplum kuruluşlarına nüfus yoğunluğu olarak minimum katılım yüzde 41 iken, ülkemizde ne yazık ki yüzde 11 civarında. Biz sivil toplum kuruluşlarına katılımın mutlak surette artması için mücadele edeceğiz. Gerek Türkiye Denizcilik Federasyonu’nun üyeleri, gerekse iş birliği içerisinde tüm sivil toplum kuruluşları ve kamuoyuyla bunları paylaşarak sivil toplum kuruluşlarının demokrasinin vazgeçilmez ögeleri olduğunu anlatacağız. Bu 28 il ve 340 civarındaki denize kıyısı bulunan ilçelerde neler yapabileceğimizi önümüzdeki yıllarda makro bir proje ile planlayacağız. Tabii ki Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Orman Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile ilgili mutlaka çalışmalarımız olacaktır. 2-3 yaşından itibaren çocuklarımıza denizi sevdirmek, özümsetmek, denizciliği gerek spor gerek meslek olarak ve gelecekte de bir yatırım olarak insanlarımıza anlatmak zorundayız.

Deniz kültürünü oluşturmak için neler yapılmalı sizce?

Tabii ki denizcilik kültürünü oluşturabilmek en önemlisi… Dr. Hakkı Şen’in başkanlığını yaptığı Deniz Kültürü Derneği de geçen yıl federasyonumuzun çatısı altında yer aldı. Kendisiyle de dernek yönetimiyle de yoğun çalışmalar içerisindeyiz. Tabii ki bu projelerin gerçekleşmesi için mutlaka finans ihtiyacı söz konusu oluyor. Türkiye Denizcilik Federasyonu’nun yeni katılım gösteren derneklerle beraber 95 civarında delegesi var. Delege başına çok cüzi bir ücret alınıyor. Küçük bir bütçeyle bunlar yapılmaya çalışılıyor. Ancak sponsorların desteği, katkısı, sivil toplum kuruluşları ile birlikte ortak paydaşlık yaparak bu projeleri gerçekleştirebiliyoruz. Doğal olarak sosyal sorumluluk projeleri de bunun içerisinde yer alacak. Denizcilik federasyonumuzun tüzüğü incelendiğinde sadece denizlerimiz değil, nehirlerimiz, akarsularımız, tabii ve suni göllerimiz ve buradaki olanakların değerlendirilmesinin de federasyon açısından ne denli önemli olduğu görülmektedir. Göllerimizde büyük bir ekonomi yatıyor. Ama biz maalesef hala yeteri derecede ekonomiyi kullanamıyoruz. O göllerin, akarsuların etrafındaki il ve ilçelerdeki gençlerimizi denizciliğe, deniz sporuna yönlendiremiyoruz. Denizle bütünleştiremiyoruz.

Denizcilik eğitimi ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Sizce yeterli düzeyde mi?Ben son 2 ayda üniversitelerimizde birçok diploma törenine katıldım. Özellikle İstanbul dışındaki Karadeniz Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesi ve Rize’deki Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Turgut Kıran Denizcilik Fakültesi’ndeki diploma törenlerinde olağanüstü bir heyecan gördüm. Bundan çok etkilendim. Tabii oradaki okullar, fakülteler, gerek o yörenin insanları veya o yörenin insanı olup büyük şehirlerde bulunan iş adamlarının teşebbüsleri tarafından destek görmüş. Bunların en belirgini Turgut Kıran Denizcilik Fakültesi. Meslek liselerini de yapan birçok müteşebbisler var. Ancak bireysel olarak katkıların ötesinde bizim 7 Ocak 1993’te kurduğumuz TÜDEV, Türkiye’deki tüm denizcilik eğitim kurumlarının ihtiyaçlarını karşılamak, eksikliklerini giderebilmek, denizcilik mesleğinin eğitimini örgün, yaygın, disiplinli bir yapı içerisinde verebilmeyi amaçlıyor.TÜDEV’in mutlak suretle ülkemizin diğer meslek liseleri, meslek yüksek okulları, yüksek okullar ve denizcilik fakültelerine de gerekli yardımı yapması gerektiğini her fırsatımda dile getirmeye çalışıyorum. Oradaki okullardan mezun olan arkadaşlarımızın ailelerinin, akademisyenlerin, yöneticilerin o heyecanlarını görmek beni gerçekten çok heyecanlandırdı.  Kısmet olursa Aralık ayında Deniz Ticaret Odası meclis toplantısında bir konuşma yapmayı planlıyorum. Ortaköy’deki yüksek denizcilik okulunda öğretim görevlisiyken bir gazetede“İhmal edilen deniz ticaretimiz” başlıklı bir yazı yazmıştım. Orada da şunu ifade etmiştim, mutlaka işverenler, armatörler denizden nemalanan kişi ve kurumlar bir araya gelmeli ve Türk Deniz Ticaret Eğitim Vakfı’nı kurmalıdır, demiştim 1981 yılında. Geçen hafta Piri Reis Denizcilik Üniversitesi’nin diploma törenine katıldık. Şu anda 2500’ün üzerinde öğrencisi var. Bunlar mutluluk verici olaylar. Gençlerimizin meslek sahibi olması, meslek sahibi olduktan sonra çalışabilme olanaklarının olması gerekiyor. Mademki denizcilik eğitimi diyoruz, mutlaka yabancı bayraklı gemide istihdam odaklı denizcilik eğitimi yapılmalıdır. Eğer yabancı bayraklı gemide istihdam odaklı eğitim olmazsa o zaman biz yüzlerce, binlerce denizcilik okulundan denizci yetiştiririz fakat maalesef onları yurt dışına ihraç edemeyiz. Nitelik olarak mutlak surette yabancı bayraklı gemilerde çalışabilecek düzeye çıkarmalıyız. Nicelik, gerek ülkemizin ihtiyacı gerekse dünya deniz ticaret filosunun arz talep durumuna göre belirlenebilir.Bizim hedefimiz dünya denizlerinde çalışabilecek nitelikte denizci yetiştirebilmek olmalı. Bu nedenle de denizcilik eğitiminin, yeni baştan ele alınması ve yepyeni bir anlayışla bir master planı çerçevesinde Ulaştırma Bakanlığımız, Milli Eğitim Bakanlığımız ve YÖK ile birlikte yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Belirli bir hedef süreci içinde de bunu gerçekleştirebilmeliyiz.

1 Temmuz Kabotaj ve Denizcilik Bayramı ile  ilgili neler söylemek istersiniz?

Evet bu yıl Kabotaj ve Denizcilik Bayramı’nın 90.yılını kutlayacağız. İstanbul Valiliğinden bir vali yardımcımızın görevlendirilmesi ile İstanbul Liman Başkanlığı’nda ilgili kurum kuruluşların, sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin katıldığı toplantılara geçen yıl ilk kez katıldım uzun yıllar sonra. Fakat maalesef bırakın denize kıyısı olan 28 ildeki denizcilik bayramı kutlamalarını, biz burada dahi bunu kutlayamıyoruz. Kutlamıyoruz daha doğrusu, kutlanmış gibi gösteriyoruz. İstanbul’da 39 ilçe mevcut. Bunun 14 tanesi Anadolu Yakası’nda, dokuz tanesinin denize kıyısı var. Diğer 25 ilçe Avrupa Yakası’nda. Onun da 14 tanesinin denize kıyısı var. Son yıllarda da denizle bütünleşik marinalar ve deniz tesisleri, spor tesisleri yapıldı. İstanbul’da kıyısı bulunan ilçelerimizde belediye başkanlıkları, liman başkanlıkları, yöneticilerimiz, deniz ticaret odamız, denizci sivil toplum kuruluşlarımız müşterek çalışmalar yapmalı, bir kamuoyu oluşturmalı. Bir kamu spotu yayınlanmalı, bilbordlarda Denizcilik ve Kabotaj Bayramı pankartları asılmalı. Çeşitli yerlerde, örneğin İDO’da, Şehir Hatları’nda mutlaka buroşürlerle Denizcilik ve Kabotaj Bayramı nedir, ne değildir kamuoyuyla paylaşmak lazım. Eğer 1535 kapitülasyonlardan itibaren 400 yıl emperyalist güçlerin kullandığı denizlerimiz için 1 Temmuz 1926’dan sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Kabotaj ve Denizcilik Kanunu çıkarmasaydı maalesef biz hala denizciliğimizde çok geri kalmış olacaktık. Denizcilik ve Kabotaj Bayramı ile birlikte 1939’da şimdiki Türk Armatörler Birliği’nin temeli atıldı. 1949’da Yüksek Denizcilik Okulu Mezunları Cemiyeti Derneği kuruldu. 1956’da Gemi Armatörleri Kooperatifi, 1959’da  Türk Uzakyol Gemi Kaptanları  Derneği  kuruldu. Ama bunun öncesinde de 1902’de şimdiki adıyla Vapur Donatanları Acenteleri Cemiyeti Derneği kuruldu. Kabotaj ve Denizcilik Bayramı ülkemiz denizciliğinin, ülkemiz insanlarının biraz önce ifade etmeye çalıştığım 200 bin kilometrekarelik denizcilik alanını kullanma hakkını verdi. Yabancılara bu hakkı yasakladı. Maalesef toplum olarak bunun bilincinde değiliz. Bu nedenle de ümit ediyorum bu yıl biraz daha farklı bir etkinlik olacak. Ayrıca tüm İslam aleminin, tüm Türkiye’nin Ramazan Bayramını da kutluyorum.Son olarak vermek istediğiniz bir mesaj var mı?Sivil toplum kuruluşları, gönülden arzu eden, gönülden bu işe emek, zaman verecek olan insanların desteğiyle bir şeyler başarabiliyor. İnsanların mutlaka tüm bilgi birikimini, tecrübesini, çevresini, nüfuzunu bu sivil toplum kuruluşlarına vermesi gerekiyor. Hemen hemen talebeliğimle beraber bu sektörde 46 yılı tamamladım. Şimdi son bir yıldan beridir Türkiye Denizcilik Federasyonu’ndayım. Çok hoşuma giden bir sözdür; “bu işin emeklisi yok, rahmetlisi vardır” denir. Ben de “bu mücadelenin emeklisi yok, rahmetlisi vardır,” diyorum. Çünkü deniz endüstrisindeki mücadele ülkemizin geleceği ile ilgili mücadeledir ve hiçbir zaman da bitmeyecektir. Dolayısıyla da sorumlu ve sağduyulu bir yurttaş ve bir meslek adamı olarak rahmetli olana kadar bu mücadeleyi sonuna kadar götürmek benim en önemli görevimdir diye düşünüyorum.

Deniz Haber Ajansı